
Umarım bu bölüm baharatlarla dost olan herkesin baharat dünyasında hoş bir yolculuğa çıkmasını sağlar. Bu konudaki faydalı bilgilerle keyif almanıza yardımcı olur.
Bilindiği gibi baharatlar sadece sağlıklı yaşamın sürdürülebilmesi için bir destek olmakla kalmıyor aynı zamanda bizlerin damak tadına hitap eden yanlarıyla yaşamımızın vazgeçilmez gıdaları arasına giriyor. Peki, hiç düşündünüz mü yemeklerimizin dostu, tadı, güzelliği baharatlar ilk nasıl keşfedilmiş? Doğrusu bu konudaki araştırmalarımda net bir bilginin olmadığına ulaşıyorum. Hatta ilk olarak iyileştirici yönleriyle mi, yoksa tat verici yönleriyle mi kullanıldığına dair tam bir bilgi yok. Muhtemelen her iki yönünden de istifade edilmiş gibi görünüyor. Tarih öncesi uygarlıklarda da bunların şifa içeren yönlerinden faydalanıldığını bilgisine rastlıyorum. Öyle ki baharat ticareti, günümüzden binlerce yıl önce başlamış bunun için oluşan baharat yolları üzerinde ciddi yarışlar yapıla gelmiş. Hatta ticaret yolları üzerinde sürekli bir savaş ve baharat yetiştirme alanlarının hâkimiyeti için büyük kuvvetler arasında sürekli bir kavga yaşanmış.
Arkeologların yaptıkları kazılarda M.Ö. 3000 yıllarındaki yerleşim alanlarında, bazı firavun mezarlarında, yine M.Ö. 2300 yıllarında yazılmış yazılarda, eski Hint ve Çin tıp kitaplarında bazı baharatlara rastlandığı rivayet olunuyor. Buna göre, geçmişte Yunan sporcularının rezeneyi doping maddesi olarak kullandığını, Antik çağda gladyatörlerin sarımsağı cesaret verici olarak, maydanozu da “enerji deposu” olarak kullandıklarını öğreniyorum. Delfi’de Apollon’un kâhinleri transa geçip gelecekten haber vermek için önce, defneyapraklarının üzerinde uyur, defne tütsüsünün dumanını içlerine çekip defneyapraklarını çiğnerlermiş. Baharatlara dair bu bilgiler, bu konudaki merak ve ilgimin artmasına, baharatların dünyasının gizemli bir yol olduğu izleniminin oluşmasına neden oluyor. Ne dersiniz sizce de öyle görünmüyor mu?
Uzun zamanlar içerisinde yapılan fetihlerin, savaşların, sömürge amaçlı yapılan seferlerin yeni baharatların keşfedilmesi, bunların yeryüzüne dağılması noktasında ciddi etkileri olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Büyük İskender karabiberi Hindistan’dan Akdeniz’e ilk defa bu şekilde getirmiş. Anlatılanlara göre, bir dönem Avrupa’nın bazı yerlerinde insanlar ödemelerini altın yerine karabiberle yapmışlar. Çünkü karabiber, hem çok değerli hem de az bulunan bir baharatmış. Öyle ki altından daha güvenilir bir yatırım aracıymış. Gelelim Anadolu’ya.
Malum Anadolu toprakları binlerce yıl çok değişik kavimlere, topluluklara, medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Bu yüzden Anadolu’da da bitkilerle tedavi yöntemleri çok eski zamanlardan beri bilinmektedir. Hitit tabletlerindeki bitki adları, ilaç formülleri bunu doğrulamaktadır. Tedavide kullanılan bitkilerin çoğu bu topraklarda yetişen bitkiler. Kaynaklarda adı geçen bitkilerden bazıları; adamotu, haşhaş, mersin, salep, meyan kökü, safran gibi bitkilerdir.
İslam âlimlerinden İbni Sina, Razi, Biruni, İbni Baytar gibi değerli bilim adamları da bu işin hakkını vermişlerdir. Günümüz de medya da boy gösteren birçok şifalı bitki araştırmacısı ya da uzmanının bunların ortaya koyduğu eserlerden faydalandıklarına şahid oluyoruz.

Şifa rehberi bu bitki ve baharatları bizlere mutfaklarda dost, sağlıklı hayat sürebilmemiz için şifa olarak bizlerin bilgisine sunan yüce Yaratana ne kadar şükretsek az. Geçmişte baharatların geçirdiği bu zorlu yolculuğu öğrendiğimiz de, şimdilerde kolayca market raflarında ulaşıverdiğimiz bu değerli nimetler karşısında şükretmeyi unutmamak gerekiyor. İnsanoğlu baharatları, kokulu otları her ne şekil de keşfetmiş olursa olsun, şunu biliyoruz ki, biz insanoğluna bu bilgiyi veren Yüce Allah. Ve unutmayalım ki kâinatta yaratılmış hiçbir şey boşu boşuna yaratılmamış. Aynen bir pazılın parçaları gibi her şey birbirini tamamlar nitelikte. Hiçbir şey tadı, kokusu, görüntüsü için kötülenip, gereksiz görülmemeli. Unutmayalım ki bizlerin bildiği Yaratanın bilgisinin kat kat altı bir bilgi. Doğrusunu en iyi Yüce Allah bilir. Bu yüzden son sözü Yüce Rahman’ın kelamıyla bitirmek istiyorum:
“O gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik, ondan bitirdiğimiz yeşilden, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık. Ürün verdiklerinde ürünlerine, olgunlaşmalarına bir bakın. Bunlarda, inananlar için, şüphesiz, deliller vardır.” ( En’âm Suresi 99. Ayet)
“Hem ekilip biçilerek, hem kendiliğinden ürün veren o güzelim bağları, tatları ve meyveleri birbirinden farklı ekinleri, hurmaları, narları, birbirine hem benzer hem benzemez bir şekilde yaratan hep O’dur. Her biri ürün verdiğinde meyvelerinden yiyin. Hasat ve toplama zamanında hakkını da verin, israf etmeyin. Çünkü O, müsrif olanları sevmez.” (En’âm Suresi 141. Ayet)
“Yeri yaydık, oraya sâbit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye bitirdik.” (Hicr Suresi 19. Ayet)
“Yukarıdan size su indiren O’dur. Ondan içersiniz; hayvanları otlattığınız bitkiler de onunla biter.”
“Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Dikkat edin bunlar düşünen bir halk için birer ayettir.” (Nahl Suresi 10-11. Ayetler)
“Allah, yeri canlı yaratıklar için meydana getirmiştir.”
“Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu tâneler, güzel kokulu otlar vardır.”
“Ey insanlar! Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?” (Rahmân Suresi 10-13. Ayetler)
“Yine toprağa ektiğiniz tohumu hiç düşündünüz mü?”
“Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz”?
“Hiç şüpheniz olmasın, istesek onları çere çöpe çevirirdik de ağzınızda şöyle geveler dururdunuz:”Eyvah mahvolduk”
“Gitti her şey elimizden!” (Vâkıa Suresi 63-67. Ayetler)
Fikriye İMAMOĞLU
|